Kaf Dağı’na Çıkınca Kendini Bulmak
Her insanın içinde bir Kaf Dağı vardır. Efsanelerde anlatılan, bulutların ötesinde, ulaşılması imkânsız gibi görünen o yüce dağ, aslında ruhumuzun derinliklerinde sakladığımız hakikatin sembolüdür. Oraya çıkan, yalnızca zirveyi değil, kendi içindeki kaybolmuş parçaları da bulur.
Kaf Dağı’na yolculuk, dışarıdan bakıldığında bir çılgınlık gibi görünür. Çünkü oraya giden yol, bilindik patikalardan geçmez. Ne haritası vardır ne de rehberi. Bu yol, yalnızlıktan, acıdan, sorgulamadan ve sabırdan örülüdür. Kimi zaman bir kaybedişin ardından, kimi zaman da hayatta hiçbir şeyin yetmediği o garip boşlukta başlar bu yolculuk.
İlk adımlar hep zordur. Kalbin duymak istemediği gerçekler, zihnin kabullenmek istemediği sorular çıkar karşımıza. Neden buradayım? Ne istiyorum? Gerçekten kimim? Bu sorulara cevap bulmak için önce sessizleşmek gerekir. Şehirlerin gürültüsünden, kalabalıkların sahte alkışlarından, “olman gereken” benlikten uzaklaşmak gerekir.
Kaf Dağı’na vardığında, ilk hissettiğin şey çoğu zaman yalnızlıktır. Ama bu yalnızlık, seni terk eden insanların değil, sonunda kendinle baş başa kalabilmenin yalnızlığıdır. Ve işte o anda, içinden bir ses yükselir. Kimi zaman bir çocuk gibi masum, kimi zaman bir bilge gibi derin… O ses sana, unuttuğun ne varsa hatırlatır. Korkularını, hayallerini, geçmişin izlerini…
Kaf Dağı’nda ne altın vardır ne de zafer. Ama bulduğun şey, bütün bir ömrü anlamlı kılacak kadar değerlidir: Kendin.
Ve dönüş yolunda artık aynı kişi değilsindir. Sırtında yük yoktur ama kalbinde bir huzur taşır, gözlerinde yeni bir bakış, adımlarında yeni bir ritim… Çünkü bilirsin ki gerçek yolculuk, dışarıya değil, içeriye yapılan yolculuktur.
Kaf Dağı’na çıkan kaybolmaz; aksine orada, en saf haliyle kendini bulur.
Finding Yourself Upon Reaching Mount Qaf
Every person carries a Mount Qaf within. The legendary mountain said to rise beyond the clouds, seemingly unreachable, is in fact a symbol of the truth we bury deep inside our souls. One who ascends it doesn't just find the summit—but also recovers the lost pieces of themselves.
The journey to Mount Qaf often appears mad to an outsider. For the path there doesn’t follow familiar trails. There is no map, no guide. It is a road paved with solitude, pain, reflection, and patience. Sometimes, it begins after a great loss. Sometimes, it starts in that strange emptiness where nothing in life feels quite enough.
The first steps are always the hardest. You are faced with truths the heart doesn’t want to hear, with questions the mind resists accepting. Why am I here? What do I want? Who am I, really? To find the answers, you must first quiet down. Withdraw from the noise of the cities, the hollow applause of the crowds, and the “self” you've been told to be.
Upon reaching Mount Qaf, what you first feel is often loneliness. But this is not the loneliness of abandonment—it is the sacred solitude of finally being alone with yourself. And in that stillness, a voice rises from within. Sometimes as innocent as a child, sometimes as wise as a sage. That voice reminds you of everything you’ve forgotten—your fears, your dreams, the marks left by your past.
There is no gold at the top of Mount Qaf, no grand victory. But what you find is something that makes an entire life worthwhile: yourself.
And on the way back, you are no longer the same. There is no burden on your shoulders, but there is peace in your heart, a new light in your eyes, and a rhythm in your steps. Because now you know: the real journey is not outward, but inward.
Those who reach Mount Qaf are never lost. On the contrary—they find themselves there, in the purest form.