Matematik ve evren algısı

İnsan beyninde, dil işleme ile ilgili alanlar ve matematik ile ilgili alanlar bulunmaktadır. Dil işleme ile ilgili alanlar, Broca alanı, Wernicke alanı ve Prefrontal cortex'tir. Matematik işlemler yapılırken ise, Prefrontal cortex, parietal ve inferior temporal alanlar devreye girmektedir.Matematik ile dil işleme network'leri birbirlerinden farklı network'lerdir, ve birbirlerinden bağımsız çalışmaktadırlar.

Bir çocuğun beyninde öncelikle parietal cortex ve visual cortex gelişir, yaş ilerledikçe ergenliğe doğru prefrontal cortex de gelişmeye başlar. Yani, her insanın beyninde öncelikle matematik ile ilgili alanlar çalışır duruma gelmektedir. Belki de eğitime bile gereksinim olmadan,geometri, uzay ve  3 boyutlu nesnelerin algılanması gelişmektedir. Buradaki algının fazlasıyla gelişmiş olması, başkalarının göremediği boyutları ve frekansları algılamayı da sağlayabilir.

Matematik, belli sayıda aksiyomu (doğru olduğu baştan kabul edilen önerme) temel alan ve bu aksiyomlara dayanarak hipotez ve teoremlerin ortaya konup ispatlanabildiği bir bilim dalıdır.
Aksiyomlarınızı değiştirirseniz, farklı bir matematik dünyasında farklı teoremlere ulaşırsınız, keşfettiğiniz evren değişir. Örnek olarak, öklid geometrisi, hiperbolik geometriyi ve eliptik geometriyi verebiliriz. Geometrinin temel aldığı düzlemi değiştirirseniz, uzamsal olarak farklı uzunluk ve alan hesaplamaları devreye girer.




Büyük bir matematikçi olan Godel, 1930'larda eksiklik kuramını yayınladı. Bu kurama göre, temel aritmetik içeren tutarlı hiç bir S sistemi eksiksiz değildir. Temel aritmetik içeren tutarlı hiçbir S sistemi için, sistemin tutarlılığı kendi içinde ispat edilemez.

Yani, matematiksel aksiyomlarla ulaştığınız hiç bir sistem tümüyle tutarlı ve eksiksiz olamaz. Bu da Matematiğin, varolan evrenleri açıklamada bir yanılma payının olabileceğini bize soyler. Çünkü aksiyomlarımızı değiştirdiğimizde farklı evrenlere ulaşabilmekteyiz.

Beynimizin sınırlı imkanları dahilinde bize verilen bilişsel muhakeme ile oluşturabileceğimiz içinde bulunduğumuz evrene dair kurduğumuz sistemler kendi içerisinde belli ölçüde tutarlı ve eksiksiz bir bakış açısı sunar. En basitinden, insanın varoluşunun esası olan Altın oran = 1.618, içinde bulunduğumuz dünyada pek çok yaratılanın temelindeki ölçüdür. İnsan, altın oran ölçüsünde yaratıldığı için bu orana uyan nesneler ona güzel ve dengeli gelir. Platonun bulduğu platonik cisimler, küp, tetrahedron, oktahedron, dodekahedron, ikosahedron yine altın oranı içeren geometrik cisimlerdir ve evrendeki toprak, ateş, hava ve suyu meydana getirir.
Doğada her yerde rastladığımız fibonacci sayıları örüntüsünde, bir sonraki sayıyı önceki sayıya böldüğümüzdeki oran, yine altın orandır.

Görüldüğü gibi insan, varoluşunun her yerine nakşedilmiş bir geometrik düzen içerisinde varolmaktadır. Bu düzeni değiştirmenin tek yolu, beynin frekanslarını yükseltmektir. Daha yüksek frekansta çalışan beyin, farklı aksiyomlar üretecek, bu aksiyomları temel alan farklı bir sistem ve evren modellenecektir. Bu evren de sınırlı ölçüde tutarlı ve eksiksiz olacaktır. Çünkü, varolan frekansların sadece belli bir bant genişliği kullanılarak modellenmiştir.

Tanrı'ya ulaşabilmek için ise, sonsuz tane evren, sonsuz tane matematiksel modelleme ve varoluş gerekmektedir. Fiziğin şu an için geldiği nokta da aynısıdır. Kuramsal fizik bize, enerjinin kendisini hiçlikten yaratabileceğini, banyodaki köpükler gibi sonsuz sayıda genişleyen evrenlerin oluşabileceğini, bunların birbirinden farklı  bir yaşam döngüleri olabileceğini söylemektedir.






Bu blogdaki popüler yayınlar

Disleksi ve otizm eğitimi