CryptoWomen Turkey & Günet Eroğlu Röportajı


Günet Eroğlu kimdir?

Üstün zekalı tanısıyla büyüyen ve 16 yaşında üniversiteye başlayan Günet (Urfalıoğlu) Eroğlu, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Matematik çift ana dalından mezun olduktan sonra Oxford Üniversitesi'nde master yaptı. Bilgisayar otomasyonu sürecinin yaşandığı Etibank, daha sonra Bilişim sektörünün öncü firmaları olan Software AG ve NCR’da veri ambarı danışmanı olarak çalıştı. 2001-2010 yılları arasında Türkiye’nin önde gelen bankalarında CRM/DWH/MIS bölümlerinin kurulması ve ekiplerinin oluşturulması görevlerinde çalıştı. Banka bursu ile ITU Exec MBA Pazarlama master diplomasını 2001 yılında aldı. Bankalarda veri ambarı kuruluşu, MIS raporlarının oluşturulması, karlılık algoritmasının üretilmesi, kampanya yönetimi ve satış gücü otomasyonu konularında çeşitli projeler üstlendi. Bankaların değişim yönetimi ve stratejilerinin belirlenmesi, CRM projelerinin geliştirilmesinden ve uygulanmasından sorumlu olarak çalıştı. Eroğlu son olarak “Özel çocuklar için ne yapabilirim?” diye düşünerek ve mesleğinden destek alarak, bir nöro geribildirim yazılımı olan Auto Train Brain’i yarattı. Auto Train Brain, beyin dalgalarının hareketlerini takip ederek, disleksi ve dikkat eksikliği semptomlarını azaltıyor, 60 kez ve daha fazla kullanımda beyin performansını artırıyor. TÜBİTAK destekli bu projenin klinik araştırması Ankara Üniversitesi’nde 2019 yılında tamamlandı.








Günet (Urfalıoğlu) Eroğlu

Küçükken üstün zekalı tanısı almışsınız bu durum sosyal ilişkilerinizi etkiledi mi?

5 yaşında okula başladım, sınıfta ilk okumayı söken kişiydim. Liseyi bitirene kadar hep sınıf birincisi oldum. Şu anki beyin konusunda ulaştığım bilgilerle, okul başarımın kitapları görsel olarak bütünüyle algılayıp hafızada tutmamla alakalı olduğunu düşünüyorum. Konuşmayı ve sosyalleşmeyi sevmeyen bir yapım vardı. Ayrıca benim de otoimmun sayılan hastalıklarım var. Yani, üstün zeka olmamın ana ve temel sebebi otoimmun altyapıdır diyebilirim.

Kayseri’de doğup büyüdüğüm için kızların çok da sosyalleşmesinin istenmediği ve beklenmediği bir ortam vardı. O yüzden, aslında akademik alanlar dışında özellikle organizasyon ve sosyalleşme problemlerim olduğunun çok farkında olmadan büyüdüm.

Bilinçli bir anne ve babadan geldiğinizi düşünüyorum. Özel bir çocuk oluşunuzu avantaj haline dönüştürmüşler. Nasıl yönlendirmeler yapıldı aileniz ve öğretmenleriniz tarafından?

Benim babam İnşaat Mühendisi, annem Matematikçi. Ağabeyimle beni eğitim hayatımızda çok desteklediler. Kayseri Lisesi mezunuyum, daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandım. 1980’li yıllardaki eğitim hayatında, açıkçası bünyemizde varolan altyapısal problemler çok ortaya çıkmadan, ayrıştırılmadan, mutlu bir hayat sürdük diyebilirim. Daha sonraki araştırmalarımda, disleksinin daha çok mühendis anne ve babaların çocuklarında görülebileceğini öğrendim. Çünkü, beynin arka bölümlerinin yoğun olarak kullanılması otomatik olarak meslek seçimini de etkiliyor, mühendisliğe doğru yönlendiriyor. Sözel performansın geriden gelmesi mühendislik için bir handikap oluşturmuyor. Hatta odaklanma ve tek konuda uzmanlaşma, mantık ve matematiğin yoğun kullanılışı avantaj teşkil ediyor. Okulda derslerimiz iyi olduğu için nörolojik farklılık olduğu düşünülmedi sanırım. Zaten internet ve oyunlar bu kadar yaygın olmadığı için de o yaşlarda derslere odaklanmaktan başka seçeneğimiz de yoktu. Spor konusunda da disleksilerin çoğu gibi çok yetenekli değildim.

Bilgisayar Mühendisleri birçok alanda faaliyet gösterebiliyor. Siz bunlardan finans sektörünü tercih etmişsiniz. Bu bilinçli bir karar mıydı yoksa iyi bir iş teklifinin doğurduğu bir sonuç muydu?


Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile yurtdışına Oxford Üniversitesi’ne Bilgisayar Bilimi bölümünde Master yapmaya gittim ve dönüşte Ankara’da mecburi hizmetim sebebi ile 2 yıl Sıhhiye Etibank’ta çalıştım. Türkiye’de Bankaların ilk kez otomasyona geçme projelerinde bilgisayar mühendisi olarak görev aldım. Yani ilk işyerimin finans sektörü olması dolayısı ile finans sektörüne girdim ve hayatımın büyük çoğunluğunu da bu sektörde geçirdim. Bankalardaki muhasebe sisteminin ve tüm işlemlerin manual yürüdüğü süreçlerden şubelerin bilgisayarlı otomasyonu, daha sonra da ATM ve Call Center otomasyon projelerinde, veritabanı sistem uzmanı olarak görev yaptım. Türkiye’nin en önemli ve önde gelen firmalarında uzman, danışman kadrolarında ve daha sonra da yönetim kadrolarında çalıştım.

Finans sektörünün dijitalleşmesine katkılarınız olduğunu biliyoruz. Bu süreci bizimle paylaşır mısınız?


Türkiye’deki pek çok Bankadaki otomasyon projelerinin hayata geçirilmesinde, veritabanı sistemlerinin tasarlanmasında ve idame ettirilmesinde, ATM ve Call Center bilişim altyapılarının geliştirilmesinde ve sistem entegrasyonunda uzman ve danışman olarak çalıştım. Daha sonra, veri ambarı projelerine kaydım, Türkiye’nin ilk veri ambarı projelerinin kurulmasında ve işletilmesinde görev aldım. Veri ambarı ve müşteri ilişkileri yönetimi teknik altyapılarının kurulması, idame ettirilmesi, entegrasyonun sağlanması, MIS raporlarının hazırlanması gibi operasyonel ve bilişim uzmanlığı görevlerini yerine getirdim.

Finansal sektörde yaşanan pek çok krizi göğüsleyen ekiplerde yer aldım. Finansal sektörün büyümesi esnasında, bankaların bilişim altyapılarının kurulmasında, finansal sektörün konsolide olduğu 2001 ve 2008 krizlerinde ise, banka alım satımlarında üst düzey yönetim ekiplerinde görev aldım, müşteri veritabanlarının konsolide edilmesi, müşteri karlılığının hesaplanması, risk yönetimi projeleri ve kampanya yönetimi projelerinin gerçekleştirilmesi gibi büyük çapta projelere liderlik yaptım, projeler ve ekipler yönettim.

İş hayatım teknik anlamda başarılı geçmesine rağmen, en zayıf olduğum alanlar şirket içi politikalar, sözel olarak kendini ve yaptığı projeleri savunma konularıdır. Daha yüksek başarılar elde etmemdeki en büyük engeller, anksiyete ve mükemmeliyetçi olmak, etrafımdaki kişilerden de işe karşı aynı adanmışlığı beklemek olmuştur.

2004 yılında kariyerimde iyi bir noktada iken anne olmak beni çok değiştirdi. Bir anne olarak yaşadığım zorlukların temelini ve belki de büyük bölümünü, plazalarda geçen stresli günler, finansal sektörün inişli çıkışlı yapısı, şirket içi politikalarla yıpranan psikolojim, elektromanyetizma altında geçen 30 yıl, dışarıda yenen katkı malzemeli yiyecekler, disleksili bir altyapıya sahip olmam dolayısı ile insanların niyetini anlayamamak oluşturmaktadır.

Bilişim sektöründe boy gösteren bir kadın olarak Türkiye’de kadınların bilişim alanında yeterli yere sahip olduklarını düşünüyor musunuz?

Benim eğitim aldığım dönemlerde, bilgisayar mühendisliği okuyan pek çok kadın vardı, sonra iş hayatında çok önemli işlere imza attılar. Zamanla, bilgisayar oyunlarının artışı sebebi ile programlama daha çok erkeklerin yapabileceği bir iş haline geldi. 2010 yılı öncesinde bilişim sektöründe çok daha fazla kadın çok önemli pozisyondaydı. Şu anda da pek çok kadın yeni girişime imza atıyor ve çok başarılı oluyor. Ancak şu andaki başarı kriteri bir bankada yıllarını harcamak değil, bir girişim yapıp bunu başarıya ulaştırma yönünde. Bu alana yönelen pek çok başarılı kadın olduğunu görüyorum.

Bilişim sektöründe ve finans sektöründe faaliyetlerini takip ettiğiniz kadınlar var mı?

Güler Sabancı’yı çok başarılı buluyorum, hem iş hayatındaki duruşu, hem de insani yardım projelerine destekleri sebebi ile çok beğeniyorum. Projemize de Sabancı Üniversitesi ile birlikte ilk günden itibaren destek oldular, kendilerine buradan teşekkürlerimi sunarım. EMOTIV firmasının kurucusu Tan Le’yi çok başarılı buluyorum. Bir göçmen olmasını, hukuk okuduktan sonra, bir EEG başlığı geliştiren bir firma kurmuş olmasını çok değerli buluyorum. Sınıf arkadaşım Prof. Berrin Yanıkoğlu’nu çok beğeniyorum, el yazısı konusunda bir AI uygulaması geliştirmesini, disleksi çözümlerimize entegre edilebilecek gelecek vadeden uygulamalar olarak görüyorum. Üniversiteden arkadaşım Prof. Kıvılcım Metin’i çok başarılı buluyorum. Ekonomi dünyasında en saygın dergilerde yayın yapması açısından çok istikrarlı buluyorum.

Kripto paraların geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Pandemi süreci parada dijitalleşme sürecini hızlandıracak mı?

Şafak Hn, 2008 yılındaki finansal krizden sonra ekonomik sistem, para altyapısının değişmesi, petrole ve dolara bağlı finansal yapıların değişmesi kaçınılmazdı. Finans sektörünün içindeyken bu sistemlerin değişeceğini holistik bakış açısı ile görüyorsunuz, ama ne zaman gerçekleşeceğini bilemiyorsunuz. 2008 krizinden sonra, çalıştığım banka yurtdışı bir bankaya satılmıştı. O dönemde kendim ve geleceğim için çok önemli bir karar aldım. Oğlumun bana daha çok ihtiyacı olması dolayısı ile finans kariyerini bıraktım. Bu dönemde, “Yeni Yaşam Alanları” adında bir Blog (www.guneteroglu.com) yazmaya başlamıştım. Pek çok yazımda finans sektörünün değişeceğini, paranın ortadan kalkacağını, 2010 yılından başlayarak dile getirmiştim. Şu anda da aynı görüşteyim, dünyadaki ekonomik sistemin tümüyle değişeceğini, dijital paraya geçileceğini, dijital dünyayı tümüyle terkeden insanların da olacağını öngörüyorum. Bir grup insan, kendi yiyeceğini ve giyeceğini üreteceği için sistem dışına kendi rızası ile çıkacak. Bir grup insan da dijital dünyaya tümüyle entegre olacak ve minimum aylık maaşa bağlanacak. Bununla yiyecek ve giyecek ihtiyacını karşılayacak. Pandemi sürecinin de bu dijitalleşmeyi hızlandıracağını öngörüyorum. Ülkelerin kendi dijital paralarını çıkararak kendi sistemlerini oluşturacağını düşünüyorum.






Finans, bilişim, ekonomi derken sizi bir anda bambaşka bir alanda gördük. Bilgisayarların beynini okurken, insan beynini araştırmaya başladınız ve Auto Train Brain ürününü ortaya çıkardınız. Sizi disleksi, DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), otizm olan çocukların beyin hareketlerine ve eğitimlerine iten olay neydi?

Evet, haklısınız. Hem kendimin hem de oğlumun sağlık sorunları yaşaması, öncelikle çalıştığım sektörün yaşam koşullarını yeniden gözden geçirmeme sebep oldu. Kendimi ve yaşam stilimi ve yeteneklerimi sorguladığım bir dönemden geçtim ve bilinçli olarak finans sektöründen tümüyle ayrılma kararı aldım. 2010 ve 2015 yılları arasında, daha çok oğlumla ilgilenerek, danışmanlık yaparak geçirdim. Yaşadığım yer olan Beykoz’da sakin bir hayata geçiş, hem kendimin sağlık sorunlarının hafiflemesini, hem de oğlumun anne sevgisini daha yoğun yaşamasını sağladı, onun da sağlık sorunları çok daha iyiye doğru ilerledi.

Bu dönemde, disleksi için kullanılan yöntemlerin finans sektörünün 30 yıl öncesinde olduğu gibi manuel iş gücü ile yürüdüğünü gördüm. Varolan nörogeribildirim uygulamalarında ve süreçlerinde iyileştirilebilecek pek çok alan olduğunu izledim. Benim gibi annelerin sorunlarına derman olacak bir özüm geliştirmek istedim. Finans ve bilişim dünyasından getirdiğim güçlü altyapı, proje ve insan yönetimi becerileri ile sağlık sektöründe de uzun soluklu bir proje gerçekleştirme imkanı bulduğumuzu söyleyebilirim.

Yurtdışında sağlık sektörüne harcanan paralar çok devasa boyutlarda, biz aldığımız mütevazi devlet destekleri ile projemizin 1.fazını başarı ile tamamladık. Sağlık konusunda proje yapmanın önemli zorlukları, etik kurul onaylarının alınması ve klinik çalışmaların yapılması oldu. Kurumsal bir geçmişim olması dolayısı ile, bu aşamalardan sağlık sektöründe tecrübesiz olmakla birlikte zorlanmadan geçtik. Projemizi 4 yılda tamamlayabildik, bu arada deprem, savaş, döviz kurunun artışı, corona pandemisi gibi pek çok badire atlattık diyebilirim. Motivasyonumuz, yaptığımız işten fayda gören çocuklar ve ailelerin güzel dilekleri ve dualarından oluşmakta. Birlikte çalıştığımız doktorlarımız da sağlık konusunda yapılan bu tarz iyileştirmeleri gönülden destekliyorlar.

Kendi oluşturduğum çözümü ilk kullanan kişiyim. Auto Train Brain kullanımı ile birlikte, anksiyete sorunumu aştığımı, en zor anlarda dahi sakin ve güçlü kalabildiğimi düşünüyorum. Ayrıca, bilginin işlenmesi yanında, algımın açıldığını, hayata bakışımın değiştiğini görüyorum.

Yapmayı planladığınız yeni hedefleriniz nelerdir?

Projemizin 1. fazında, ana amacımız dislekside kullanılabilecek ve evde uygulanabilecek, yan etkisiz, klinik çalışma ile kanıtlanmış, 7-10 yaş grubunda rahatlıkla kullanılan bir beyin performansını artıran çözüm ortaya koymaktı. Bu amacımıza başarı ile ulaştık. Auto Train Brain ile eğitim sonrasında, kelime hecelemekten öte, görsel ve işitsel işlem hızını artırarak ve senkronizasyonu sağlayarak, açılan algılar sayesinde okuduğunu anlayabilen bireyler yetiştirmekteyiz.

Şimdi amacımız, bu çözümü tabana yaymak, herkes tarafından ulaşılabilir ve ekonomik kılmaktır. Bu kapsamda, yurtiçinde uygun maliyetle başlık üretimi, ürün kiralama ve çeşitli abonelik yöntemleri ortaya çıkarmayı hedeflemekteyiz. Başka bir amacımız da Auto Train Brain ile sinerji oluşturabilecek, disleksi için kullanılan özel eğitim uygulamalarını dijital hale getirmek ve sistemimize eklemektir.

Diğer bir amacımız, kişiye ve beyin durumuna özel eğitimleri seçmeye yardımcı olmaktır. Bu aşamada, uygulamamızı yapay zeka modelleri ile güçlendiriyoruz. Otizmli çocuklar için de bir klinik çalışma başlatma hedefimiz bulunmaktadır.

Tüm bu çözümleri, hem Türkiye hem de tüm dünyada kullanılabilir kılmak, mümkün olan en kısa sürede global bir şirket olma, daha çok insana ulaşma hedefimiz vardır.

Finans sektörünün 30 yıl önce geçirdiği otomasyon ve dönüşümü, şu anda sağlık sektörü teknolojinin gelişimi ile birlikte her aşamada yaşamaktadır. Finans sektöründe bu dönüşümü yaşayan ve içinde olan bir kişi olarak söyleyebilirim ki dinamik bir gelecek bizi bekliyor. Daha doğaya dönük, sağlıklı bir günlük yaşamı, dijital teknolojiler sayesinde yaşıyor olacağız. Benim güçlü bir eğitim hayatımın sonrasında, plazalarda ve kurumsal hayatın çekişmeli koşturmasında, sağlıksız koşullarda geçirdiğim hayat tarzı artık tümüyle yokolacak. Böylelikle, bebekler ve çocuklar sağlıksız koşullardan daha az etkilenecek, anneleri ile daha çok ve kaliteli zaman geçirecek. Özgüvenleri zedelenmeden, ötekileştirilmeden, dijital teknolojiler sayesinde, evde uygulanabilen, güvenli bir eğitim sistemine kavuşacaktır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Disleksi ve otizm eğitimi

Bias and Variance